İletişim konusu gerek köşe yazılarımda gerekse kitaplarımda sıkça değindiğim konulardan biridir. Deniz derya niteliğinde olan bu konu üzerine bu güne kadar sayısız kitaplar yazılmış, söyleşiler yapılmış hatta doğru iletişim teknikleri ile ilgili ciddi eğitimler düzenlenmiş ve devam etmektedir. Ama müsaadenizle bu ayki köşemde ben yine bu konuyu ele almak istiyorum.
Çünkü Dünya’nın içinde bulunduğu pandemi sürecinde insanların kaygı düzeyi artmış olacak ki, son zamanlarda tüm haber kanallarında şiddetin her türlüsünü çokça seyreder olduk. Fiziksel şiddet bir yana dijital döneme girdiğimiz, istesek de istemesek de yoğun olarak dijitalleşmeyi yaşadığımız bu dönem, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen sözlü şiddetlere fazlaca şahitlik etmeye başladık. Hatta bazılarımız bu şiddete maruz bile kaldık diyebiliriz.
Oysa ne güzel öğütler veriyordu rahmetli babaaanem.Nurlar içinde yatsın. Bir defasında çok lezzetli bir sohbetin tam ortasında “işte böyle güzel kızım, insanlar bazen sözle, bazen gözle bazen de gönülle iletişirler”demişti. İletişe bilmek ne güzel bir kelime. Ne demiş atalarımız “hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar” diye.
Atasözü iyi hoş da, biz neden son zamanlarda trafik kazalarından çok, iletişim kazalarının yol açtığı ağır hasarların bilançolarını tutar olduk? Neden şiddete başvurmadan iletişim kuramaz olduk.
Sebebi çok açık. Hemen hepimiz kronik şiddet altındayız da ondan. “Kronik Şiddet ”içinde bulunduğumuz psikolojik hastalığın adı.Neden kronik şiddet altındayız diye düşünecek olursak?Pek çok sebebi var diyebiliriz.Bunlar başarısızlıklarımız,mutsuzluklarımız,ekonomik sıkıntılarımız,siyasi istikrarsızlıklarımız,hırslarımız,kıskançlıklarımız,sevgi ve saygı kavramlarında yaşadığımız kayıplar vs.Bu liste aydınlandırılarak uzayıp gider. Anlayacağınız yitirdiğimiz ya da hiç sahip olamadığımız maddi ve manevi değerlerimizin üzerimizde yarattığı baskı, farkında olmadan ve maalesef kronik bir hal alan yeni bir hastalığın peyda olmasına sebep oluyor.
Bu hastalığın semptomlarını da sıralayacak olursak; bütün bu başarısızlıklar, mutsuzluklar ve belki de umutsuzluklar karşısında çoğunlukla kendini suçlamak zaman zaman da başkasını suçlamak, kaygılı olmak, korku içinde olmak ve bu korkudan dolayı duygularını doğru ifade edememek veya yönetememek gibi geri bildirimler veriyoruz. Bu bulgulara sahip bireylerin sonuç olarak yaşadığı durumlar ise iletişim kazaları ve derin kalp kırıklıkları şeklinde tezahür ediyor.
Üstelik bu kazaların çoğunu en yakınlarımızla yaşıyoruz. Bunun da adına yakınlık körlüğü diyoruz. Peki, nedir yakınlık körlüğü? Açıklayalım efendim.
Çevremizde en yakınımızda olan insanları gerek aile üyelerimizden biri veya birkaçını gerekse dost ve arkadaşlarımızı garanti gördüğümüz için hısım yerine hasım yerine koyarak düşmanca bir tavır içinde yaklaşıyoruz. Yaşadığımız kronik şiddet, yaşamla mücadele veremediğimiz güçsüz veya aciz olduğumuz durumlarda ağır bir semptoma dönüşüyor ve içimizden bir canavar çıkarcasına yeniden hortluyor.Mesela,bir aile babası iş yerinde patronu veya müşterisi ile yaşadığı sorun yüzünden evde eşine fiziksel veya sözlü şiddette bulunurken, annenin bu şiddeti çocuğuna, çocuğun da kardeşine, arkadaşına veya oyuncağına yansıtması şeklinde devam eden zorbalıklar zincirlemesi ile örnekleri çoğaltmak mümkün. Teşbihte hata olmaz demiş büyüklerimiz sürçü lisan ettiysem şimdiden af fola.
Söylemek istediğim en nezaketli davranmamız gereken bu insanları, hep çantada keklik olarak gördüğümüz için bütün zehrimizi hiç düşünmeden onlara kusabiliyoruz. Hayatın içinde yaşadığımız stresimizi hiç hak etmedikleri halde en sevdiklerimize yansıtıp kronik şiddetimize bir de yakınlık körlüğünü ekleyip iletişim kazalarına yol açıyoruz.
Çoğumuz, hayattaki birçok şeye tahammül ederken en yakınlarımıza mütehammil davranmıyoruz. Hemen bu noktada mütehammil kelimesinin cazibesine kapılıp, tanımından söz etmek istiyorum.
Mütehammil:Tahammül eden,katlanıp sabır ile kabul eden,dayanabilen,kaldırabilen anlamlarına gelen Arapçadan Türkçeye geçen bir kelime.
Hemen bu bağlamda hamal kelimesi geliyor aklıma yine arapça kökenli olan “haml” olarak yazılan ve yük anlamına gelen bir kelime.Mütehammil de bu yükü taşıyan taşıma sabrını gösteren kişi yani hamalın kendisi anlamında.
Lafı uzatmak değil amacım elbette sadece birbirimize tahammül ederek veya edemeyerek yüklerimizin ağırlığına ne denli dayanaklı olduğumuza dikkat çekmek istiyorum.
Taşıdığımız yükler ister omzumuzda ister kalbimizde olsun yüklerimizin ağırlığı ile başa çıkmanın yani bütün bu hastalıkların tek bir tedavisi var ki,o da sabır.
Ruhu şad olsun bir gün babaannem şöyle bir öğütte bulunmuştu bana Arapça kelimelerle kurmuştu cümlelerini ben dilim döndüğü kadar tercüme etmeye çalışayım. Bak akıllı torunum, Sabır dediğin şey olacak ya da gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme halidir. Ayrıca öfke doğuracak bir şey karşısında bile öfkelenmeme durumudur. Bu nedenle içimizdeki sabrı beslemesini bilmemiz gerekir. Sabır, pasif gözükse de aktiftir aslında çünkü içinde umut vardır. Umut teslimiyet gerektirir. Bu nedenledir ki, Sabır aslında kendini sürece bırakabilmenin adıdır. Biliş halidir. Zihnin değil, ruhun bilmesidir. Aslında ruh biliyor ve sana sabret diyor. Burada bahsedilen sabır otur ve bekle anlamında değildir yanlış anlamayasın. Biz insanoğlu sınırlı zihinlerimizle göremesek de anlamasak da sınırsız ruhumuz her şeyi bilir ve bildiğim bir şey var; her şey senin için en güzeli olacak der. Sabır aslında olgun bir biliş halidir. Sabır ilimle ve bilimle beslenir. Çünkü sabırsızlık cehaletin bir göstergesidir.”
Bu kıssadan kendi payıma çıkardığım hisse, İletişim kurduğumuz kim olursa olsun, yaşadığımız ne olursa olsun bir takım şeyleri yüzüne vurmak veya incitmek kalp kırmaktan başka şeye yol açmaz. Marifet incitme isteğine direnmektir. İletişimlerimizde ve etkileşimlerimizde sabır göstererek sonunda selamete erebilmektir. İstek,ihtiyaç,şikayet,eleştiri,empati,sempati gibi duygu veya düşüncenin adı ne olursa olsun önemli olan en berrak şekilde ifade edebilmek ve bütün bunları kalbimize değil omuzlarımıza yük edinerek hastalıklarımızı bertaraf edebilmektir.
Selamet, düşünce ve duygularımızı derli toplu bir biçimde münasip bir dille, kişiyi değil olayları hedef alarak sürçü lisan etmeden anlatabilmektir.
Sonuç olarak,şiddetsiz iletişimi gerçekleştire bildiğimiz takdirde ilişkilerimizin kalitesinde de ciddi bir iyileşme gerçekleşir ve hastalıklı bir toplum olmaktan uzaklaşır sağlıklı hale geliriz.
Ne demiş şair Selam olsun yükünü omzunda taşıyanlara!
Seval Kirmit Yazar
Yorum yapılmamış "ŞİDDETSİZ İLETİŞİM"