ALLAH HAYIRLISINI VERSİN

787

Son zamanlarda dünyanın yaşadığı salgın sebebiyle büyüklerimizden en çok duyduğumuz cümle, başlıkta yer alan “Allah hayırlısını versin ”cümlesi oldu sanırım. Ama sandığınız gibi teslimiyetçi bir tevekkül cümlesi değildi bu. Tecrübeye dayalı, tedbirin elden bırakılmadığı bir tevekküldü ve sonunda büyük bir sabır ve olgunlukla verilen mesaj, işte tam da buydu.

Ve yine bu sebeple, ”Bu yaşıma geldim, Dünyanın bu haline ilk defa şahitlik ediyorum, dediğimde büyüklerimin şaşkın bakışlarına maruz kaldığımı fark ettim”.

Sebebine gelince benim için ilk kez tecrübe edilen bu durum hali, onlar için daha uzun yıllar önce defalarca tecrübe edilmişti bile. Türkiye’yi bir dönem kasıp kavuran sıtma hastalığından bahsetti kayınpederim bana. Ailesinin başına musallat olan bu hastalık yüzünden neredeyse sülalede soyu devam ettirecek adam kalmamasının endişesini yaşadıkları günleri. Köy yerinde bir çok insanı deyim yerindeyse telef eden bu hastalıkla mücadele ettikleri günleri. Hepsi memleketimden insan manzaralarına konu olacak kadar vahim ve ne yazık ki gerçek.

Çok şükür ki, şimdilerde aşısı ve tedavisi bulunmuş olan bu hastalıktan bizim ülkemizde neredeyse hiç söz edilmezken bunun dışında verem, frengi gibi yine çokça ölümlü vakayı beraberinde getiren bir takım hastalıklar, şu an içinde yaşadığımız bu dönemde bizlere çok uzak olsa da, gerçek olan şu ki, bölgesel pandemiler hep vardı ve ateş sadece düştüğü yeri yakıyordu.

Halen bile kayınpederimin anlatırken sanki yaşıyormuş gibi acı çektiği, o günlere vesile olan ve benim yaşımdakilerin adını hep bildiği ama kendisini çok da bilmediği sıtma hastalığını bu sebeple araştırma gereği duydum kendimde. Karşıma çıkan ilginç bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim. Sıtma ile ilgili okuduğum ilk cümlede bunlar yazıyordu.

“ İnsanlık tarihinin bildiği en eski hastalıklardan biri olan sıtma, insanoğlunun doğaya egemen olma mücadelesi ile yeryüzünde etkili olmaya başladı. Tarım yapılan hemen her yerde kendini gösteren sıtma, Anadolu coğrafyasında da sonuçları itibariyle toplumsal yaşamı olumsuz etkilemiş ve her dönemde bununla mücadele edilmiştir. “

Anlaşılıyor ki, sıtmanın yaygınlık kazanması, her zaman olduğu gibi insanların doğaya egemen olma mücadelesi ile beraber gerçekleşti. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla yiyecek elde etme isteği, ormanları tarım arazisine dönüştürme girişimlerini artırdı ve bu durum özellikle Afrika olmak üzere pek çok kıtada uygun iklim koşullarının da etkisiyle sıtmanın kitleler üzerinde kısa sürede yayılmasına neden oldu. Tatlı patates ve diğer nişastalıları yetiştirmek amacıyla yağmur ormanlarını yok etmeye başlayan Afrikalı çiftçiler, kes ve yak teknikleri ile anofellerin hızla üreyeceği, içleri su dolu, güneşin ısıttığı çamurlu göllerin ortaya çıkmasına zemin hazırladılar. Modern tıbbın kurucusu Hipokrat, sıtmayı günlük, günaşırı ve 72 saatte bir gelen ateş nöbetleri ile tanımladı. Bataklık ve durgun, kirli suları içen insanların karınlarının dışarı fırlayacağını ve dalaklarının büyüyeceğini bildirdi. Grek İmparatoru Büyük İskender de sıtmaya yenik düştü ve sıtma parazitleri, Roma İmparatorluğunda da etkisini gösterdi. Roma’da da köylüler savaşa gittiğinde sulama faaliyetleri durur ve sivrisinekler durgun sularda üremeye başlardı. Bunu genellikle sıtma salgını izlerdi. Dağlardaki ağaçları kesen gemi yapımcıları, sivrisineklerin üreme ve öldürme alanlarını genişleterek salgının yayılmasına yardımcı oluyorlardı. O dönemde salgınlara kötü kokulu bataklıkların neden olduğu gerekçesiyle birçok kardinal Roma’da görev yapmak istemiyordu. Papalığın Avignon’a taşınmasının nedenlerinden biri de sıtmaydı.

Zaman geçtikçe, Dünya’da nüfus arttıkça, binlerce insanın yaşadığı şehirler ortaya çıktı ve hastalıklara yakalanan insanların sayısı da giderek çoğaldı. Ortaya çıkan parazitler ve mikroplar nedeniyle salgınlar başladı, bir ay ya da bir yıl içinde milyonlarca insan öldü, sağ kalanlar ise toplu yaşamdan uzak yerlere göç etmek durumunda kaldılar.

Konuyu ülkemiz sınırlarında yaşanan sıtma çerçevesinde ele alırsak, hastalıklardan arındırılmış ve sağlıklı bir nesil oluşturmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti 1924’den itibaren bu amaçla yeni düzenlemeler getirmiş ve halkın doğrudan katkılarıyla uygulamaya başlamıştır.

Konuyu iki aşamalı olarak ele almış ve uygulamalarını bu çerçevede gerçekleştirmişlerdir. Çünkü dönemin yetkililerine göre sıtma savaşı ile sıtma mikrobunun tamamen yok edilmesi birbirinden farklı mücadeleleri gerektirmekteydi. Sıtma savaşı bir program dâhilinde aşama aşama devam etmeli ülke genelinde sıtmaya elverişli ortamların ortadan kaldırılması ve halkın hastalıkla mücadele etmesi için temizlik alışkanlığı gibi konularda bilinçli olması gerekliydi. Türkiye gibi o yıllarda geri kalmış ve kalkınma mücadelesi veren bir ülkede halkın yeterince bilince sahip olmadığı düşünülünce yapılan sıtma mücadelesinin birdenbire sonuç vermesini beklemek o dönem için elbette mümkün değildi. Halkın ilaçları uygun miktarda ve zamanlarda almaması ve daha birçok ekonomik nedenler, bilgi ve medeniyet seviyesi başarının erken elde edilmesini engellemekteydi.

Nerdeyse adından hiç söz edilmeyen bu hastalık için bilinen şu ki, günümüzde ne olursa olsun, yalnız ilaçlarla sıtma mikrobunun bütün insanların vücudundan yok edilemeyeceği ve bulaşmış sivrisineklerin de daima bulunacağı gerçeği kabul edilmiştir. Nitekim Cumhuriyetin ilanından sonra artan bir şekilde sürdürülen sıtma mücadelesi çalışmaları,ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı yıllarında kesintiye uğramış ve sıtma bu dönemde yeniden canlanmıştır. Savaş koşullarında askeri birliklerin yer değiştirmesi ve ekonomik sıkıntı nedeniyle beslenme imkânlarının zayıflaması ile sıtma yeniden yaygınlaşmıştır. Sıtma vakalarının yeniden artış göstermesi ilk dönem sıtma mücadelesinin başarısını gölgelemiş olsa da savaş sonrası yapılan mücadelenin başarısında 1926-1945 dönemi çabalarından elde edilen tecrübelerin önemli rolü olmuştur. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan büyük nüfus hareketleriyle çok büyük salgınların çıkmaması tecrübeli bir sıtma mücadelesi kadrosunun yetiştirilmesiyle mümkün olmuştur. Mücadele,halkın, tarımsal faaliyetlerde ve yaşam biçiminde değişikliklere uyulduğu oranda başarıya ulaşmış, tedbirlerin gevşetildiği dönemlerde sıtma salgınlarının tekrar ortaya çıktığı görülmüştür.

Öğrendiğim bütün bu bilgilerin ışığında,Dünya Corona Covit 19 pandemisini konuşurken aklımda kalanları sentezleyecek olursam şöyle bir çerçeve çıkıyor ortaya.Avcı toplayıcı toplumundan tarım ile birlikte tarım toplumu sonraki çağlarda da bilişsel ve bilimsel çağda teknoloji toplumu ve teknoloji ile birlikte şimdilerde dijital toplum olarak adlandırılan topluluklarda görülüyor ki insanlık tarihi yeryüzünde her davranış değişikliğinin karşılığında mutlaka doğa ile mücadele vermiştir. Dünya tarihinde salgın hastalıklar, tarım yapmaya başlayan toplulukların, toprağı sürmesi,sığır ve koyun sürülerini ehlileştirmesiyle daha önce bilinmeyen birçok yeni mikroplarla ortaya çıkmıştı. Tarım, her tür virüsü, mantarı ve bakteriyi insanların bahçelerinde, evlerinde ve köylerinde bir araya getiren ortak bir hastalık pazarı oluşturdu. Dünya üzerinde insan nüfusunun artması, tarım yapılan arazilerin genişlemesine ve yeni parazitlerin ortaya çıkmasına neden oldu. İşlenmemiş toprakların işlenmesi ile fareler sıçanlar, keneler, pireler ve sivrisinekler çoğaldı ve nüfusun artması ile insanlarla daha yakın yaşamaya başladı. Bu zararlı hayvanlar, insanların arasına veba, sıtma, tifüs gibi birçok mikropları da beraberlerinde getirdi. Bu da demek oluyor ki,insanın yeryüzündeki her davranış değişikliği doğrudan doğal yaşama müdahale ise doğa da kendince verdiği tepkiler ile insanın duygu ve davranışlarına yeni bir yön çiziyor.Dolayısı ile doğa,kendine zarar verildiği sürece insana zarar veriyor.Etki tepki meselesi bu şekilde insanoğlu yeryüzüne indiğinden beri devam ediyor.Mikroplar ve sebep oldukları hastalıklar  sürekli olarak artıyor ve form değiştirerek yaşamaya devam ederken insanların da bunlarla mücadelesi her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.Aynı sıtma hastalığında ya da diğerlerinde olduğu gibi hastalığa sebep olan mikrobun ya da virüsün tamamen yok edilmesine kadar geçen sürede alacağımız tedbirler ve yeni yaşam şeklimizle virüsü kontrol altına alma,yayılmasını önleme hatta sağlıklı bakılmış bir bedenden bertaraf etme yolları ile mücadelemize devam edeceğiz.Tüm insanlık için Allah hayırlısını versin diyorum. Sağlıkla kalın.

Seval Kirmit Yazar

Yorum yapılmamış "ALLAH HAYIRLISINI VERSİN"

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir